Ankaralı kadınlar ve LGBTİ+’lar, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü için Kızılay’da sokaktaydı. Yaşamları, özgürlükleri, birbirleri için sokağa dökülen kadınlar Konur Sokak’ta toplandıktan sonra Meşrutiyet Caddesi’ne ve ardından Selanik Caddesi’ne bağlandı, eylemlerini Sakarya meydanında basın açıklaması ile bitirdi

Ankaralı Kadınlar ve LGBTİ+’lar; hayatın her alanında üzerlerine çöken erkek ve devlet şiddetine karşı eşit bir yaşam mücadelelerini bir kez daha tekrarlamak için 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde sokaklardaydı. Konur Sokak’ta başlayan yürüyüşün ardından Sakarya Meydanı’nda basın açıklaması yapıldı.
Kadınlar ve LGBTİ+’lar; evde, işte, okulda, sokakta, cezaevlerinde kendilerine boyun eğdirmeye çalışan erkek egemen sisteme karşı direnişlerini tekrar tekrar dile getirirken maruz kaldıkları şiddetin devletin savaş politikalarıyla, yargının cezasızlığıyla, medyanın cinsiyetçi diliyle beslendiğinin altını çizdi. Basın açıklamalarında saray politikalarının, “Aile Yılı” adı altında kadın vücudu ve doğurganlığı üzerinde kurmaya çalıştığı tahakkümü kabul etmeyeceklerini bir kez daha duyuran kadınlar, 11. Yargı Paketi kapsamında “aile kurumunu korumak” bahanesini kullanılarak dayatılan ve LGBTİ+’ların varoluşunu bir suç unsuruna dönüştüren nefret siyasetine karşı direnişlerinin devam edeceğini söyledi.
Geçtiğimiz dört ayda Ankara’da ve Türkiye’nin dört bir yanında öldürülen ve kaybedilen kadınları anıldı. Kadın mücadelesinin gücü, Şule Çet davasında adliye koridorlarını nasıl doldurdukları gibi örneklerle bir kez daha hatırlatıldı. Kadınlar ve LGBTİ+’lar basın açıklamalarını Mirabel kardeşlerden devraldıkları mücadeleyle erkek adalet değil gerçek adalete ulaşana kadar devam ettireceklerini haykırarak bitirdiler.
Açıklamanın tamamı şu şekilde:
Bugün; 25 Kasım’da, Mirabel kardeşlerin patriyarkal sistem tarafından katledildiği günde, bir kez daha alanlardayız!
Yaşamlarımız için, özgürlüğümüz için, birbirimiz için buradayız!
Hayatın her alanında kadınlar olarak şiddetin türlü biçimlerine maruz kalıyoruz. Erkek egemen sistem her yerde kadınları şiddet ve baskı ile boyun eğdirmeye çalışıyor!
Evde, işte, okulda, sokakta, cezaevlerinde…
Her yerde üzerimize çöken bu şiddet; devletin savaş politikalarıyla, yargının cezasızlığıyla, medyanın cinsiyetçi diliyle besleniyor!
Şiddetin önlenmesinde devlete sorumluluk yükleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından 6284 sayılı yasa da etkin uygulanmıyor. Kadınları şiddetten koruyacak mekanizmalar işletilmiyor. Kadınların ve LGBTİ+’ların haklarını hedefe alan politikalar ivmeleniyor. Nafaka hakkı gibi medeni hakları hedefe koyan, boşanmalara ara buluculuk getirerek boşanmaları kadınlar için zorlaştıran, erkek lehine kolaylaştıran yargı paketleri tasarlanıyor. “Biyolojik cinsiyete uygun davranmamayı ve biyolojik cinsiyete aykırı davranışı övmeyi” yasaklayan bir yargı paketi gündeme getiriliyor. LGBTİ+’ların varoluşunu hedef alıyor, kadınlar doğumu nasıl yapacağı, doğurup doğurmama kararı üzerinde yaftalanıyor; tüm bunlar kadınlara yönelik saldırıların ve şiddetin daha da artmasına zemin hazırlıyor. Şiddet ve nefret politikalarına karşı birbirimizin yanında direnmekten vazgeçmiyoruz. Nefrete inat yaşasın hayat! Bijî Jiyan Tevî Nefretê!
AKP iktidarının yıllardır ısrarla uyguladığı kadın düşmanı politikalar, yapılanlar ve yapılması planlananlar; kadınlara şiddet ve ölüm olarak dönüyor. 2024 yılında en az 315 kadın katledilmişken, bianet’in verilerine göre 2025 yılının ilk 10 ayında 246 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Ankara’da bu yıl içerisinde sadece bilinen 14 kadın cinayeti yaşandı. Geçtiğimiz dört ay içinde; TBMM çalışanı Saliha Ozan Akkaş, hakkında uzaklaştırma kararı olan ve boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından katledildi. Yüksek mühendis Başak Gürkan, boşanma aşamasında olduğu erkek ve onun babası tarafından, 5 yaşındaki kızının gözü önünde katledildi.
Dersîm’de 5 yıl önce kaybolan Gülistan Doku’nun; Aydın Güzelhisar Kız Öğrenci Yurdu’nda asansörün düşmesi sonucu hayatını kaybeden Zeren Ertaş’ın hesabını sormak için alanlardayız.
Geçen yıl, kaybolduktan 18 gün sonra Van Gölü kıyısında cansız bedeni bulunan Rojin Kabaiş’e ne olduğunu sormaya devam ediyoruz. Rojin’in adli tıp raporlarındaki DNA bulgularına rağmen ölümüne intihar süsü verilmeye çalışılıyor. ATK, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve tüm sorumlular hesap verene kadar; Rojin’in şüpheli ölümü aydınlatılana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz!
8 Kasım’da Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde, 2 yıldır ruhsatsız çalıştırılan işyerlerinde katledilen, 3 kız çocuğunun ve 3 kadın emekçinin hesabını sormak için buradayız!
“Suça sürüklenen çocuk” kavramının üzerinde tepinerek 15-18 yaş arasındaki çocukların yetişkin gibi yargılanmasını isteyen devlet; yoksul çocukları sermayeye ucuz işgücü olarak sunuyor. Biz biliyoruz ki erginlik yaşı üzerinden tartışma başlatan bu ataerkil düzen kız çocuklarının evlilik yoluyla istismarının meşrulastırılmasının da önünü açacak bir zemin oluşturuyor. Çocuk haklarının gasp edilmesini kabul etmiyoruz!
Erkek ve devlet şiddetine karşı burada, bir aradayız!
Bu yıl iktidar tarafından Aile Yılı, hatta aile on yılı ilan edildi. “Aile Yılı” adı altında bizi yeniden eve kapatmak, haklarımızı gasp etmek, emeğimizi sömürmek, erkek şiddetini cezasızlık politikalarıyla meşru kılmak istiyorlar. “3 çocuk, 5 çocuk doğur.” diye emirler yağdıranlar, ucuz emek gücü arayışındalar. Aileler günbegün yoksullaşırken kadınlar şiddetin binbir yüzüyle karşı karşıya bırakılıyor.
Ev içi şiddet bireysel bir sorun değil, patriyarkal erkek egemen sistemin ürettiği politik bir şiddet biçimidir. Kadınların yaşam alanlarını denetim altına alarak itaat ettirmeyi hedefleyen bu düzen, “aile değerleri” adına şiddeti meşrulaştırırken, devlet yasalarıyla ve mahkeme kararlarıyla erkekleri korumaya devam ediyor.
Evler, kadınlar için en güvenli yer olması gerekirken, en fazla öldürüldüğümüz, en çok susturulduğumuz ve görünmez kılındığımız alanlara dönüştürülüyor. Ekonomik güvencesizlik, savaş politikaları ve yoksulluk derinleşirken, ev içi şiddet sistematik bir yönetme biçimine dönüşmüş durumda.
- Yargı Paketi ile aileyi zarardan korumak iddiası öne çıkarılıp LGBTİ+’lar düşman ilan ediliyor. LGBTİ+’ların yaşamsal varoluşlarına yönelik tehdit içeren uygulamalar öneriliyor, bu politikalarla nefret körükleniyor. Görünmez kılmak istediğiniz kadınlar olarak biz buradayız, sesimizi yükseltiyoruz: Bu sene ve önümüzdeki seneler aile yılı değil kadınların direniş yılı olacak. Her birimizin; eşit ve özgür bir yaşam sürdürme hakkı için sokaklardayız!
Jin, jiyan, azadî!
2026 merkezi bütçesinden “kadın politikalarına” ayrılan pay yalnızca %0,04! Bu, kadın başına günlük 51 kuruş demek! Bütçede tarikatlara, diyanete yer var. Aile’yi koruma adı altında şiddete uğrayan kadınların boşanmasını zorlaştırmak için her türlü protokole bütçe var. Kadınların daha fazla doğurmasını sağlamak için bütçe var. Kadın düşmanı, çocuk istismarcısı; tarikatlara, cemaatlere bütçe var. Kadınların miras hakkına göz diken; evlilik yaşını hedefe koyan Diyanet’e bütçe var. Kadınların sağlığı, eğitimi, barınması, güvenceli çalışması için hiçbir bütçe yok. Koskoca bütçe içerisinde bizlerin güçlenmesi için ayrılan pay 51 Kuruş!
Bu bütçede erkek şiddeti var, dinci gericilik var, savaş var, silah var, rant var! Kadınlara, yoksullara, göçmenlere, lubunyalara düşen pay ise yoksulluk, şiddet ve güvencesizlik! Savaş bütçesi, erkek şiddetinin devlet eliyle örgütlenmiş hâlidir! Savaş politikalarına karşı direnen Filistinli, Rojavalı, Sudanlı, Suriyeli Alevi kadınların yanındayız! Biz kadınlar: Savaş için değil: Eşit, özgür ve güvenli bir yaşam için bütçe istiyoruz! Savaşları çıkaran erkek egemen zihniyetin karşısında her alanda mücadele eden kadınlar olarak barış için sesimizi en güçlü şekilde çıkarmaya devam ediyoruz. Bu topraklarda; faşizan ve patriyarkal düzen tarafından ezilen her kesim için barışı sahiplenmeye devam ediyoruz. Bizler için: barış demek İstanbul Sözleşmesi’ne dönmek demektir, barış demek kadının yaşam hakkını, özgürlüğünü savunmak demektir. Barışı kadın mücadelesi iktidarın tekelinden çıkarabilir. Biz burada bir araya gelen kadınlar, lubunyalar olarak; barış annelerinin, siyasi kadın tutsakların yolunda yürüyoruz. Bizler barışın garantisiyiz!
Asgari ücret tartışmalarında emeğimiz yok sayılıyor, bakım yükü kadınların sırtına yıkılıyor, göçmen kadınlar iki kat sömürülüyor! Biz kadınlar hayatımızın her alanında sistematik sömürü düzeni ile mücadele etmeye devam ediyoruz! Açlık sınırının altında asgari ücretle bize geçin diyorlar. En esnek en güvencesiz işlere razı ol diyorlar. Market market, Pazar Pazar en ucuz gıdayı bulmak için biz kadınlar dolaşıyoruz. Temizlik, yemek, çocuk/yaşlı/hasta bakımı bizlerin doğal görevi olarak görülüyor. Bu erkek egemen sömürü düzenini kabul etmiyoruz. Emeğimize sahip çıkmak için buradayız!
Üniversitelerimizde, kampüslerimizde öldürülüyoruz; şiddete uğruyoruz. Kadınların ve LGBTİ+ların toplulukları kapatılmaya; etkinlikleri, eylemleri engellenmeye çalışılıyor. Genç kadınlar olarak Ankara’da İkbal ve Ayşenur’un vahşice katledilmesi sonrası kampüsleri eylemlerimiz ile doldurduk; alanlarda, sokaklardaydık. Mücadele etmeye, hesap sormaya devam edeceğiz, buradayız!
Ankara’da kadın cinayetleri, kayıp kadınlar, şüpheli ölümler artıyor. Batıkent’te katledilen Başak Gürkan, meclis çalışanı Saliha Ozan ve daha niceleri sebebiyle bir araya gelen kadınların öfkesi bize gösterdi: Kadın mücadelesi birlikte güçlü. Diktatörlüğün eliyle katledilen Mirabel Kardeşlerden, Kelebekler’den biliyoruz, kadınların yüzlerce yıllık mücadelesinin birikiminden biliyoruz. Bu birikimin direncini taşıyoruz. Şiddet sistematik, mücadele politiktir!
Katledilen kadınların hesabını sormak için buradayız!
Buradan hatırlatalım:
Şule Çet’in ölümünü faili meçhul olarak kapatmak isteyen erkek adaletin karşısında her davada adliye koridorlarını doldurduk. Şule için adalet isteyen kadınların sesi hâlâ Ankara’da yankılanıyor! Tecavüzcü Profesör Hasan Bilgili’nin kapatılmaya çalışılan davasında kadınların örgütlü gücü erkek adalete karşı mücadele ederek kazanım sağladı.
Biz kadınlar birbirimizin elini sımsıkı tutmaya, bir arada olmaya, direniş mirasını birbirimizden devralmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz: Gerçek adalet biz kadınların mücadelesi, direnişi ile sağlanacak! Erkek adalet değil gerçek adalet için buradayız!
Sendika.Org/Ankara