Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, Saray’da Tayyip Erdoğan’la görüştü. Ortak basın toplantısında Erdoğan müzakerelerin tıkanma noktasına geldiğini ve en gerçekçi çözümün “iki devletli çözüm” olduğunu vurguladı. Erhürman ise müzakere ve diyalogda ısrarcı olduklarını ifade etti

Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, seçilmesinin ardından ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirdi. Erhürman, Saray’da Tayyip Erdoğan’la görüştü. Bir buçuk saat süren görüşmenin ardından ikili ortak basın toplantısı düzenledi.
Erdoğan Kıbrıs sorununa dair müzakerelerin tıkanma noktasına geldiğini ve artık bu müzakerelere “dostlar alışverişte görsün diye” devam etmeyeceklerini ifade ederek “Kıbrıs meselesine en gerçekçi çözümün adada iki devletin bir arada var olmasından geçtiğine inanıyoruz” dedi. Erdoğan’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
1968’den beri yapılan ve sonuca varılmayan müzakerelere dostlar alışverişte görsün diye devam etmeyeceğimizi, 2017’de Rum tarafının masayı terk etmesiyle çökmesinin ardından ortaya koymuştuk. Bu duruşumuzu Kıbrıs Türk tarafıyla tam bir anlayış birliğiyle muhafaza ediyoruz.
Kıbrıs meselesine en gerçekçi çözümün adada iki devletin bir arada var olmasından geçtiğine inanıyoruz. Adadaki iki halkın barış, refah ve emniyet içinde yan yana yaşayabileceği çözüm tutumumuzu koruyoruz. Bu doğrultudaki samimi gayretlerimizi de sürdüreceğiz. Bugün artık çok daha farklı bir uluslararası konjonktürle karşı karşıyayız. Dünün güneşi ile bugünün özellikle çamaşırı kurutulamaz.
Eski dönemin ezberleriyle iğneyle kuyu kazmaya uğraşmak bizi bir yere götürmez. Dilerim Kıbrıs Türkünün gösterdiği cesaret ve çözüm iradesini ilerleyen dönemde karşı taraftan da görebiliriz.
Erdoğan her ne kadar kendileriyle “tam bir anlayış birliğiyle” olduğunu söylese de Erhürman, Kıbrıs sorununa dair müzakere ve diyalogda ısrarcı olduklarını ifade etti. Erhürman Türkiye Cumhuriyeti’nin bu soruna yönelik çözüm konusunda en önemli aktörlerin başında geldiğini ve Türkiye Cumhuriyeti ile uyum içinde çalışacaklarını belirtse de “Doğu Akdeniz’de çözümün yolu diyalog ve müzakeredir” dedi.
Erhürman’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
Görev sürem içinde KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti arasında sarsılmaz kardeşlik bağları çerçevesindeki ilişkileri daha da iyi bir seviyeye taşımak, ülkemi, halkımı Türkiye kamuoyunda daha da bilinir, tanınır kılmak benim en önem verdiğim çalışma alanlarından biri olacaktır.
Özellikle Kıbrıs’ın güneyinde ve bölgede silahlanmanın arttığı koşullarda Kıbrıs Türklerinin kendilerini güvende hissetmelerinin hukuki dayanağı olan garantör ülke olma vasfıyla da Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda tüm çalışmalarda dün olduğu gibi bugün de en önemli aktörlerin başında gelmektedir.
2004’te ve 2017’de bütün dünyanın açık biçimde gördüğü gerek Kıbrıslı Türklerin gerekse Türkiye’nin ortaya koyduğu tartışmasız çözüm iradesine karşın on yıllardır çözülemeyen bir sorun vardır. Bu sorunun varlığı yalnızca adadaki iki eşit kurucu ortak Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumları değil, bölgedeki kalıcı barış arayışlarını da olumsuz etkilemektedir. Bizim yolumuz adadaki sorunların diyalog ve müzakereyle çözülmesine, tüm tarafların kazanacağı, kimsenin kaybetmeyeceği, adil ve kalıcı bir sonuca ulaşılmasına yöneliktir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ortaya koyduğu gibi, Doğu Akdeniz’de çözümün yolu diyalog ve müzakeredir.
Müzakerelerin Kıbrıs Cumhuriyeti tarafının çözümsüzlüğe sürüklendiğini söyleyerek şöyle devam etti:
Defalarca yürünmüş olmasına karşın hiçbir yere varmadığı görülmüş olan bir yolu bir kez daha belki bu defa bir yere varır nahifliğiyle yürümemizi kimse bizden beklememelidir. Bunlar masa kurulmasın diye öne sürdüğümüz şartlar değil, çözüm iradesine sahip bir halkın bunca yıllık deneyimden sonra ortaya koyduğu çözüm metodolojisinin unsurlarıdır.
Bu metodoloji çerçevesinde bir müzakere sürecinin başlamasını sağlayacak koşulların olgunlaşmadığı durumda da kimse Türk halkının masada olmayacağını zannetmesin. Kapsamlı çözüme yönelik çözüm odaklı bir müzakere masası varsa orada olacağız. O masa henüz kurulmadıysa iki halkın günlük hayatlarını kolaylaştırmaya, ilerideki çözüme yönelik işbirliklerine yönelik görüşme masasında olacağız. Ama altını çizmek istiyorum ki masa dışında da bir dünya var ve benim halkım da tüm halklar gibi dünya halklarıyla buluşma hakkına sahiptir.
Kuzey Kıbrıslı sosyalist parti Bağımsızlık Yolu’nun Genel Sekreteri Umut Ersoy, seçim sonuçlarını Sendika.Org’a değerlendirirken Ersin Tatar’ın yenilgisinin gerekçelerinden birini de Tatar’ın Kuzey Kıbrıs halkının iradesini Türkiye egemenlerine tamamen teslim edip oranın papağanlığını yapan kişi olarak görülmesi olarak ifade etmişti.
Ersoy, Erhürman’ı başta federatif çözüm konusundaki muğlak tavrı olmak üzere sağcılaşma eğiliminde olması sebebiyle destek vermediklerini hatırlatarak şunları söylemişti:
Bağımsızlık Yolu olarak açık bir destek belirtmedik, desteklemedik Tufan Erhürman’ı. Cumhuriyetçi Türk Partisi tarihsel olarak federasyonu her zaman savunmuş bir parti. Tüzüklerinde de var bu. Fakat Tufan Erhürman siyasal programında federasyon kelimesini kullanmaktan dahi imtina etti. Herkesin dikkatini çekti bu. Ve bir modelden bahsetmeye başladı seçim sürecinde.
Anlattığı model tam olarak bize federasyon gibi gelmedi. Daha çok iki devletin stratejik işbirliğine dayalı bir model olarak anlaşılıyordu. Kampanyasının merkezine de böyle bir strateji yerleştirmesi, sağcılaşması da diyebiliriz, seçimde oylarını daha da arttırmasını sağlamıştır.
Biz Tufan Erhürman’ın bu sağcılaşma ve federasyondan uzaklaşma eğilimini önceden gördüğümüz için seçim sürecinde de bu eleştirilerimizi yaptık. O makamda kim oturursa oturursun, bugünden sonra artık Erhürman oturuyor olacak, biz federasyon mücadelesini yükseltme ve büyütme görevini parti olarak üstlenmiş durumdayız. Bu baskıyı kurmaya ve toplumsal muhalefeti büyütmeye çalışacağız.
Ersoy, Saray iktidarının da aslında iki devletli çözümün gerekliliklerini yerine getirmediğini ve bu konuda takiye yaptıklarını ifade ederek şunları demişti:
Türkiye Cumhuriyeti aslında iki devletli çözümü savunmuyor. Ulusal Birlik Partisi de gerçek anlamda bu politikayı savunmuyor. Takiye yapıyorlar.
Neden takiye yapıyorlar? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti bağımsız, egemen bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tercih etmez. Kendi kontrolünde tutabileceği, uluslararası hukuk dışında olan her türlü kara para, fuhuş, mafya işlerini yürütebileceği bir “arka bahçe”den daha çok fayda sağlıyor.
…
Türkiye neden bağımsız ve egemen bir devlet istesin ki? Bağımsız bir devlet olarak diğer devletlerle ilişkiye girmesi, ekonomik ilişkilerinin gelişmesi Türkiye’ye olan bağımlılığı da azaltacak bir durum. Böyle bir arzu yok.
Zaten 2017 sonrasında, Crans-Montana görüşmeleri sonrasında da paradigma değişiyor. O zamana kadar Türkiye Cumhuriyeti zaten federasyonu savunuyordu. Ve tarihsel olarak her zaman federasyonu savunmuştu. Arada bir konfederasyona kayma dönemi var 1990’lı yıllarda. Ama bildiğiniz gibi 2004 Annan Planı, AKP’nin de desteklediği bir plan olarak federasyona dayanan bir plandı.
2017 sonrasında iki devlet politikasına geçtikten sonra Türkiye hiçbir zaman bu politikanın gereklilerini yerine getirmedi. Örneğin KKTC’yi tanıdığına dair Türkiye Cumhuriyeti Millet Meclisi’nden resmi bir karar hiçbir zaman alınmadı. Basit bir spor müsabakası bile yapabilecek durumda değiliz. Türkiye takımlarıyla Kıbrıslı Türk takımlar arasında bir dostluk maçı bile yapılamayacak durumda. Fakat öte yandan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımadığını iddia eden Türkiye Cumhuriyeti uluslararası platformlarda Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte yer alabiliyor.
Söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız.
Sendika.Org