Masallardan çizgi filmlere ve oyuncaklardan reklam müziklerine uzanan anlatılar, çocuklara kalıplaşmış cinsiyet rolleri öğretiyor. Araştırmalara göre bu temsiller, gelecekte nasıl bir toplumda yaşayacağımızı doğrudan etkiliyor

Çizgi filmlerde kadın karakterlerin hikayeleri genelde “güzellik” ve edilgenlik üzerinden kuruluyor. Erkekler ise çoğu zaman “çirkin” ya da sıradan gösterilirken zeka, güç veya kahramanlıkla öne çıkarılıyor. Gazi Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada TRT Çocuk yapımlarında, kız çocuklarının daha çok ev içi ve dış görünüş odaklı rollerde yer aldığı, erkek çocukların ise daha aktif ama duygusal yönlerinin geri plana itildiği vurgulanıyor. Toons Mag’da yayımlanan “Cartoons and Gender Representation” başlıklı yazı ve University of Otago’nun araştırmalarına göre bu temsillerin toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirdiğini gösteriyor. Feminist teoriye göre sorun, her iki cinsiyetin de kalıplaşmış rollere sıkıştırılması ve bu durumun toplumun adalet ve eşitlik anlayışını da şekillendirmesi.
Pamuk Prenses, Uyuyan Güzel ve Sindirella gibi klasik masallarda karakterler genellikle “güzel” ve kurtarılmayı bekleyen figürler olarak sunuluyor ve “güzellikleriyle” ön plana çıkarılıyor. Hikayelerinin merkezinde çoğu zaman aşk ve evlilik oluyor. Çözüm ise erkek kahramanların müdahalesiyle sağlanıyor. Buna karşılık Shrek, Gru (Çılgın Hırsız) ve Kung Fu Panda’daki Po gibi erkek karakterler fiziksel olarak çekici olmasa da hikayede cesaretleri, zekaları veya komiklikleriyle takdir ediliyorlar. En bilinen örneği olarak Beauty and the Beast (Güzel ve Çirkin) akla geliyor. Pedagoglara göre bu durum, çocuklara kadınların değerinin dış görünüşten; erkeklerin ise yaptıklarıyla değer kazandığı mesajını verebiliyor.
Son yıllarda bazı çizgi filmler toplumsal cinsiyet kalıplarını dönüştürmeye çalışıyor. Frozen’daki Elsa, hikayesinin merkezine kendi gücü ve kararını koyuyor. Moana, “güzel olma” baskısı yerine cesareti ve liderliğiyle kendi yolunu çiziyor. Encanto’da, kadın ve erkek karakterler çeşitli yetenekleriyle sunuluyor ve erkek karakterlerin duygularına yer veriliyor. Turning Red, kadın karakterlerin bastırılan öfke, kimlik ve ergenliği gibi temalara eğiliyor.
Ancak bu yapımlar, patriyarkanın daha yumuşatılmış, sistem içi çözümler sunan ve “uyumlu” bir versiyonunu yansıtmakla eleştiriliyor. Elsa, bir erkeğe ihtiyaç duymayan güçlü bir karakter olarak öne çıksa da “güzellik” ve “çekicilik” üzerinden temsil ediliyor. Bu nedenle radikal bir feminist anlatı olarak tanımlanmıyor. Encanto, kadın karakterlerin yeteneklerini ve çok yönlülüğünü vurgulasa da çoğunlukla kadın karakterler hala aile içi rollerle “uyum” ve “fedakarlık” üzerinden tanımlanıyor. Bu durum, bazı izleyiciler tarafından geleneksel değerlere vurgu yapan bir anlatım olarak yorumlanıyor. Turning Red ise kadın öfkesini görünür kılsa da çözüm yine sisteme yönelmek yerine “aile içi uyum” ile sağlanıyor ve öfkenin politik gücü gösterilmiyor. Bu gücün aile içi dengeye hizmet etmesi, feminist eleştiriler açısından sınırlayıcı bulunuyor.
Sadece çizgi film ve masallarda değil, pazarlama stratejilerinde de bu kalıplar sıkça kullanılıyor. Ürünlerin rengi, dili, hedef kitlesi kız çocuklara ve erkek çocuklara ayrı ayrı tasarlanıyor. Birçok oyuncak mağazasında hala “kız oyuncakları” pembe paketlerde bebekler ve evcilik setleriyle; “erkek oyuncakları” ise mavi ya da koyu renklerde, genellikle araçlar ya da süper kahraman figürleriyle raflara yerleştiriliyor. LEGO’nun 2021’de yaptığı açıklamada, cinsiyetçi pazarlama nedeniyle kız çocuklarının “yaratıcılıklarını erkek çocuklar kadar özgürce ifade edemedikleri” belirtiliyor. Bu durum, toplumsal cinsiyetin yalnızca kültürel değil, ticari olarak da yeniden üretildiğini gösteriyor.
Queen Mary University of London’un 2024’te yayımladığı araştırmaya göre, oyuncak reklamlarında kullanılan müzik ve ses efektleri toplumsal cinsiyet kalıplarını pekiştiriyor. “Erkek oyuncaklarında” sert ve hızlı ritimler, kız oyuncaklarda ise daha yumuşak ve melodik sesler kullanıldığı ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak, bugün çocuklar sadece Pamuk Prenses’teki Prens ya da uyuyan güzeldeki kahramanlarla değil; Encanto, Moana gibi daha eşitlikçi yapımlarla da büyüyor. Amerikan Psikoloji Derneği’nin 2015 tarihli raporuna göre, çocuklara bırakılan bu anlatılar gelecekte nasıl bir toplumda yaşayacağımızı da şekillendirdiğini ortaya koyuyor.