Öcalan’ın kuramsal yanlışlarını haklı olarak eleştirdiğimiz gibi, Marksistlerin, kendi mahallelerindeki kuramsal sessizliğe de sorunlara da aynı coşku, üslup ve kararlılıkla müdahale etmesi gereği açıktır. Öcalan’ın yanlışlarının eleştiri süreci Marksistlerin, kendilerinin de içinde bulunduğu kuramsal çölün farkına varmalarını sağlayabilir

Öcalan’ın perspektif yazısının Marksizm ekseninde eleştirileri çokça yapıldı. Bu eleştirilerden çoğu haklı bir temele dayanıyor. Bu yazımızda ise Öcalan’ın perspektifte içine düştüğü hatalara değil de bu hataların neden yapılmak zorunda kalındığına değinmeye çalışacağız.
Kürt ulusal mücadelesi Marksist zeminden ayrılarak, Bookchin’in anarşist teorisine geçiş yaptığını ilan ettikten sonra, buna uygun bir kuram ve bu kurama uygun bir mücadele şekli tarif etmek durumundaydı. En temel eksende bakarsak; toplumsal dönüşümün öznesi, bu öznenin hareketinin kaynağı ve hareket eden bu öznenin örgütlenme biçimi konularında Marksizm dışı/bilim dışı açıklamalar getirmeleri gerekti. Öcalan’ın Perspektif yazısının yedi maddesinden dördünün ve yazının dörtte üçünün bu sorun etrafında oluşturulduğunu görmemiz şaşırtıcı değildir. Marksist cenahtan yöneltilen eleştirilerin neredeyse tamamı da bu açıklamaları temellendirmek için yapılan tarihsel okumalardaki yanlışlara yönelmiştir.
İlk soru, toplumsal dönüşümün öznesi nedir? Marksizm de bu sorunun cevabı sınıfken, Öcalan toplumsal dönüşümün öznesini toplumun kendisi ya da tahakküm altındaki toplumsal bütün olarak ifade eder. Bunu söyledikten sonra nasıl olup da insan toplumunun bu özne olma halini oluşturabildiğini izah etmeniz gerekir. Maddi dünyanın içinde oluşan bilinçli insanın varoluşunu, insanın bilincinin ne olduğunu, bilincin madde ile ilişkisinin nasıl olduğunu, gerçeğin ne olduğunu ve gerçekliğe bilinçli insanın ulaşıp ulaşamayacağını, bilinçli insanların nasıl toplumsal bütünü oluşturduğunu açıklamak gerekir. Bu açıklamalar sayesindedir ki özne olan toplumun öznelik halinin gerçekliği ve bu öznenin toplumu değiştirmek için harekete geçmesinin güdüsünü ortaya çıkardığınızı söyleyebilirsiniz.
Öcalan, toplumun öznelik halinin, tarihin ilk dönemlerinden beri içinde bulunduğu aile, kabile, klan, devlet, kadın-erkek ilişkisi gibi kategoriler üzerinden oluşturmaya çalışır. Bunun için tarihsel olayları, fenomenleri ve süreçleri toplumun dönüşümü taşıyan özneliğini açıklayacak şekilde değerlendirip bize sunar.
Toplumun özne olma hali açıklandıktan sonra, bu toplumun dönüştürücü etkinliğinin güdüsünün açıklanmasına sıra gelir. Yine uzun tarihsel örneklerle bu dönüşüm hareketinin yönünün özgürlük talebi olduğu ve toplumun neredeyse içgüdülerine, kodlarına, kültürüne işlemiş bir özgürlük talebine yaslandığını tarihin her adımında göstererek açıklamak gerekmiştir. Bu nedenle Öcalan’nın ya da Bookchin’nin yazılarında çok uzun bir tarihsel olaylar dökümü önümüze çıkar. Bu, bilgiçlik göstermek için değil, Marksizm’in öznesine karşı sunulan tarihsel öznenin neden ve nasıl varolduğunu ve en önemlisi nesnelliğini iddia edebilmenin tek yolu bu olduğu içindir.
Özne ve bu öznenin dönüştürücü etkinliğinin kaynağı böylece kurulduktan sonra bu öznenin dönüştürücü mücadelesini örgütlenmesinin yolu çizilir. Marksizm’deki sınıfın partisinin yerini burada toplumun komünal oluşumları alır. Çoğu Öcalan takipçisinin de yanlış anladığı şey, komünlerin, ulaşılması gereken sonuç unsurlar olmayıp, dönüştürücü hareketin mücadele organları olarak konumlandırıldığıdır. Yerel yönetimlerin, meclislerin, komünlerin, toplum öznesinin, özgürlüğe yönelen hareketinin örgütleri olarak devleti yıkacak ve dönüştürecek yapılar biçiminde tarif edildikleri görülür.
Kuşkusuz bu açıklamalar yanlıştır. Yanlışlığın içeriğini “Bookchin Kuramının Marksist Eleştirisi” kitabımda açıklamaya çalıştığımı söyleyerek geçiyorum. Öcalan, Kürt ulusal mücadelesinin kendini konumlandırdığı anarşist kuram için nesnel açıklamalar yapmaya çalışmaktadır. Zor sorulara Marksizm dışı cevaplar oluşturmak çabasındadır. Sümer rahiplerinden mitolojiye atlaması, mağaradaki mitik dönemden bilincin ve dilin oluşumuna yönelmesi bir kafa karışıklığının ya da birikimini görgüsüzce ortaya atma isteğinin değil, toplum öznesinin, özgürlük güdüsüyle, komün örgütlenmesi içinde yapacağı etkinliğin bilimsel, nesnel açıklamalarını sunma çabasıdır.
Benim Bookchin kuramı eleştirisiyle yapmaya çalıştığım ve birçok Marksist eleştirmenin de ortaya koyduğu gibi Öcalan’ın anarşizme yaslanan kuramı açıkça yanlıştır. Ancak, bu yanlışa oldukça çok çuvaldız batırdıktan sonradır ki küçük bir iğneyi de Markistler kendilerine batırmalıdır.
Bazıları bu sitede de yayımlanan yazılarda Marksistler, Marx’ın realist olduğundan tutun da idealizm ile materyalizmi birleştirmek gerektiğine varana kadar birçok inci sunmuşlardır. Engels’in Doğanın Diyalektiği’ni yazarak diyalektiği mekanikleştirdiğinden bahsedilmiştir. Bilimsel alanda pozitivizmin geçerli olduğu, diyalektik materyalizmin ancak toplumların hareketini açıkladığı söylenmiştir. Maddenin karşısında bilinci konumlayıp, o bilincin apaçık ve doğrudan maddenin imgesini oluşturması olarak açıkladıkları yansıma teorisinin en kaba halini materyalizmin abecesi olarak anlatan yazılar çoktur. Bilinci, aklın soyutuna hapseden ve Marksist bilimin nesnelliğe, toplumun çoğunluğunun düşünülende ortaklaşması sayesinde ulaştığını söyleyen kitaplarımız vardır. Bu örnekleri çeşitlendirmek ve çoğaltmak oldukça kolaydır.
Bir de en yaygın olarak, tüm bu Marksist bilim alanını felsefeye havale edip hiç tartışmayan, anlamaya ve açıklamaya gerek duymadan dogmatik bir halde Marksizm’e sarılmaya çalışanlar var elbette. Onların sloganı da on birinci tez: “Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, sorun onu değiştirmektir.” Marx’ın, Feuerbach gibi kaba materyalistlerin, maddenin karşısında konumlandırdıkları bilincin, maddi gerçekliği dolayımsız olarak görebildiği, ‘yorumlayabildiği’, madde ve bilinç ilişkisini bu eksende kurduğu noktaya eleştirisi olarak sunduğu, bilincin toplumun kendini üretme etkinliğinin bilinç bileşeninden başka bir şey olmayarak ancak bu etkinlikle açıklanabileceği sunumu, ‘felsefeyi bırak, devrim yapmaya bak’ şeklinde bir sığlığın güya Marksist sloganı olabilmiştir.
Öcalan’ın kuramsal yanlışlarını haklı olarak eleştirdiğimiz gibi, Marksistlerin, kendi mahallelerindeki kuramsal sessizliğe de sorunlara da aynı coşku, üslup ve kararlılıkla müdahale etmesi gereği açıktır. “Devrimci teori olmaksızın devrimci bir hareket olamaz.” Öcalan’ın yanlışlarının eleştiri süreci Marksistlerin, kendilerinin de içinde bulunduğu kuramsal çölün farkına varmalarını sağlayabilir. “Ancak yerinden kıpırdayanın zincirlerini hissetmesi” gibi, Öcalan’ın anarşizmini eleştirmeye soyunmak bize, Marksist kuramdaki sessizliğimizi ve eksikliğimizi ziyadesiyle hissettirmelidir.