EGEÇEP’in İzmir’den başlattığı Ege Ekoloji Kervanı’nın ilk durağı Uşak oldu. Murat Dağı Yok Olmasın Platformu bileşenleri, Uşak ve bölge havzalarında yaşanan susuzluğa dair bir açıklama yaptı. Açıklamada susuzluğun nedeni olarak maden politikaları işaret edilirken Maden Yasası’nın Anayasa Mahkemesi’nde iptal edilmesini istendi

Ege Çevre ve Kültür Platformu Uşak’ta aylardır yaşanan su krizine ve sebeplerine dair bir yürüyüş düzenledi. Yaşam savunucuları yaptıkları yürüyüş ardından bir açıklama yaptı. “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları 2024” raporunun Türkiye’nin “çok yakında su fakiri olacağını” belirtmesine dikkat çeken ekoloji örgütleri, özellikle Konya’dan başlayarak Akarçay, Kütahya Gediz, Büyük ve Küçük Menderes havzalarının bir bölümünde kişi başına düşen su miktarının 500 m³’ün altına indiğini hatırlattı.
Açıklamada, suyun temel yaşam kaynağı olmasına rağmen siyasi iktidarın krizi görmezden geldiği vurgulanırken geçtiğimiz aylarda Meclis’ten geçirilen Maden Yasası ile su havzaları ve su kaynaklarının IV. Grup madenciliğe açılması “felaket kararı” olarak nitelendirildi.
Ekoloji örgütlerinin ortak açıklaması ise şu şekilde:
Uşak, son aylarda Türkiye’nin yakın gelecekte yaşayacaklarının fragmanını yaşıyor.
Suyumuz yok.
Ancak bu sürpriz değil.
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları 2024” raporuna göre ülkemiz çok yakın zamanda su fakiri olacak.
Bu raporda belirtilmeyen bir gerçek daha var:
Ülkemizin batısı, aslında çoktan su fakiri oldu.
Özellikle Konya’dan başlayarak Akarçay, Kütahya Gediz, Büyük ve Küçük Menderes havzalarının bir bölümünde vatandaşlar kişi başı 500 m3 bile suyu bulamıyor.
Oysa kişi başı düşen su miktarı bin- bin 700 m3 ise su fakiri sayılıyoruz.
Bu demektir ki, bu bölgede yaşayan bizler su fakiri bile değil, su sefiliyiz.
Su, bizim, temel yaşam kaynağımız.
Vücudumuzun yüzde 70’inin su olması bir yana; gıdaya ulaşmak için bile temel unsur su.
Bu gerçek gün gibi ortadayken, ve halk olarak susuzluğu dibine kadar yaşarken; bizim irademizi temsil eden siyasi otorite at gözlüğü takmış gibi bunu görmekten kaçıyor.
Öyle ki, o siyasi otorite, geçtiğimiz aylarda TBMM’de Maden Yasası’nı kabul ederek, su havzaları ve su kaynaklarını, Kışladağ ve İliç altın madeni türevlerini içeren IV. Grup madenciliğe açtı.
Özetle; neredeyse tamamı yabancı şirketler olan madencilere “bu ülkenin su yatakları, ormanları, meraları, tarım arazileri sana feda olsun, tepe tepe yok et, sonra da çekip git” dedi.
Biz Maden Yasası’na kalmadan, bu yasanın neden olacağı bedeli, suyu nasıl yok ettiğini Kışladağ Altın Madeni ile bizzat yaşıyoruz.
Kışladağ ve İliç gibi örnekler gözümüzün önündeyken, bu yasa uygulanmaya başlandığında ülkemizi bekleyen felaketi öngörmek için müneccim olmaya gerek yok.
Yetmezmiş gibi, geçtiğimiz hafta Uşak Valiliği, Kışladağ İzleme Denetleme Kurulu’ndan Çevre Gönüllüleri Derneğini çıkardı.
Halbuki TÜPRAG 2003 yılında “halkın katılım toplantılarında”, “madenin halkla beraber oluşturulacak bir komisyon tarafından denetleneceği” sözünü vermişti.
Şirketin yukarıda verdiği söz varken; maden 2024’te Uşak’ın kullandığı 11 milyon m3 suya karşın 12 milyon m3 su kullanmışken ve şehir susuzluktan kırılırken; sivil iradeyi temsil eden bir çevre derneğinin Valilik tarafından Kışladağ Denetleme Komisyonundan çıkarılması, anlaşılır şey değil.
Trajikomik olansa eşzamanlı olarak Kışladağ Altın Madeninin sahibi Kanadalı Eldorado Gold şirketinin de bölgenin susuzlaşmasından şikayet etmesi.
2024 yılı için hazırladıkları raporda, Uşak ve çevresinde kuraklığın başladığını, bu nedenle işletme maliyetlerinin yükseldiğini, ihtiyaç duydukları suyu nereden ve nasıl temin edeceklerine dair kafa yorduklarını söylemişler.
Ama aynı şirket 2013 yılında hazırladıkları ÇED raporunda “madencilik faaliyetlerini verimli yapmasını engellediği için bölgeyi susuzlaştırma çalışmaları yaptıklarını da itiraf etmişti.
Bir zamanlar Menderes nehrini besleyecek kadar su zengini olan topraklarda bugün su bitti. Yeraltı su yatakları yok oldu. Menderes nehri kurudu.
Felaket kapımızdan içeri girdi.
Elimizde bir Murat Dağı kaldı.
Biz, Kışladağ Altın Madeninden dersimizi aldık.
Murat Dağı’nı madencilere vermeyeceğiz. Yetmeyecek: Murat Dağı’nı madenciliğe kapalı alan ilan ettireceğiz.
Ama mesele sadece Kışladağ ya da Murat Dağı değil.
MAPEK verilerine göre ülkemiz topraklarının %60’tan fazlası Kışladağ benzeri madenlere ruhsatlı.
Bu ruhsatlı sahaların hemen hepsi su havzalarının içinde.
Çünkü bu madenler fıtratları gereği suya muhtaç. Su olmazsa madencilik yapamazlar.
Susuzluk ve kuraklık, 85 milyon insanın varlık yokluk meselesi, ve aynı zamanda ülkemizin bekaa sorunu.
Su ve gıda savaşlarının kapıda olduğu dünyada su ve gıdaya ulaşım hakkımızı, bir avuç küresel sermaye ve onun yerli işbirlikçisine teslim etmek, intiharla eşdeğer.
Maalesef adaletin tecelli edebilmesi için toplumsal direncin görünür olması gerektiği günlerden geçiyoruz.
Bu nedenle önceliğimiz Maden Yasası’nın Anayasa Mahkemesinde iptal edilmesi için “su ve gıdaya ulaşım hakkı” talebi üzerinden 85 milyonun tek vücut olmasının yollarını yaratmalıyız.
Bu nedenle EGEÇEP’in “Ege Ekoloji Kervanı” hareketini çok değerli buluyoruz.
Hayatımızı ancak ayrılıklarımızı, farklılıklarımızı bir kenara bırakarak “su ve hayat” etrafında birleşerek kazanabiliriz.
Sendika.Org