Bugün çoğu atmışlı yıllara gelmiş, saçlarına aklar düşmüş koca bir tarihin sorunlarını omuzlayıp, emeğin kurtuluşu uğruna ağır bedeller ödemiş bir neslin hikayesi anlatılan. Tabi ki her çevreden veya gruptan onlarca yiğit devrimci ve önderler çıkmıştı. Onlarca romanlara konu olacak yaşamları ve mücadeleleri derslerle dolu

Tarihçiler birgün Türkiye devrimci hareketinin analizini kayıt altına alacak olursa 78 hareketi kuşkusuz sayfalar dolusu yer kaplar. 1968 hareketinin kısa mirası üzerinde yükselen, milyonları kucaklayan ve her türlü zulmü yaşamış bir hareketin gerçek resmi çıkar ortaya. Bıyığı terlememiş delikanlılar, gencecik kızlar antifaşist mücadelenin ortasında buldular kendilerini. Kadın ve erkek yoldaşlarının ülke sorunlarını göğüsleyip ağır sorumluklar yükledikleri omuzları da yürekleri gibi civan parçasıydı. Büyük kahramanlıkların yanı sıra baskı, zulüm, ihanet, teslimiyet ağır mahpusluk koşulları ve idamlar da yaşadılar. Kimi hain pusularda kimisi işkencede kimisi de darağacında ve ileriki yıllarda dağlarda ölüme gülümsediler korkusuzca. Gün geldi ihanetin kol gezdiği yıllarda bir avuç da olsa yüzleri güneşe dönük olanları hep vardı. O yıllarda Ruhi Su’nun görkemli davudi sesiyle yüreklerimiz dağlanıp öfkeye bürünürdü.
“Şişli meydanında üç kız
Biri Çiğdem biri Nergiz
Vuruldular gece gündüz
Sorarlar bir gün sorarlar…”
Üç gencecik kız failli meçhul cinayetlerin habercisi olur. Ülke mahşer yeri gibi cinayetler, katliamlar peş peşe gelir. Çok geçmeden faşist cunta, katliam, cinayet, toplu infazların üzerinde korku imparatorluğu kurar. Hiçbir yaprak kımıldamasına
Mine’nin hikayesi doğup büyüdüğü İzmir-Çeşme ilçesinin Alaçatı beldesinde başlar. Aile beldenin yerlilerinden, tütün üretimiyle uğraşan emekçileridir.
Abisini faşistler katleder. Mine gencecik öğrencidir o zamanlar. Abisi Salih onun hem idolüdür hem de yoldaşıdır. Abisinin ölümü Mine’yi derinden etkiler. Okuldan ayrılıp yoldaşlarıyla bölgede devrimci mücadelenin ihtiyacı olan çalışmalara katılır. Antifaşist mücadelenin köy, kasaba her alanda faaliyetlerin bir parçasıdır. Eylül cuntasına karşı mücadele eden arkadaşlarıyla kırsal alanda çalışmaları sürdürür. 22 Eylül 1980’de kuşatıldıkları bağ evinde bayraklaşır.

Mine Bademci
Gürsel Caniklioğlu’nun yazdığı şiir:
“Tarih utanç içinde,
Kâğıdın aklığına bıçak gibi saplanır
Kız kardeşimin
İnce sureti…
Zamanın yangınlarındadır adı…
Gülün ömrünü bitirdiği dem
Zifafız ve acılı
Kahredici ve uzak
‘Mine Bademci öldürülmüştür’
Urla’da bir bağ evinde
Yüzünde dünyanın en güzel gülüşü
İsmini bize,
Yirmi küsur kurşunla parçalanıp
Sevdasını dağlara
Bırakmıştır….”
Gökte turna dizin dizin, dinmedi yürekte sızım
Erdal Eren’i asmışlar, ağıtını söyler sazım
Deli sevdalar başında, sevdalı yürek döşünde
Çektiler darağacına, gencecik yaşında
Ankara adı kara, bu yara başka yara
On yedi yaşındaydı, kıyılır mı Erdal’la?
Tüm kamuoyunun ve insani kuruluşların çalışmalarına, Avrupa’da idama karşı yapılan kampanyalara, forumlara, tepkilere rağmen Kenan Evren ve şürekâsı Erdal Eren’i yaşını büyütüp idamı gerçekleştirir. Genç nesille,
Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Zavallı ve çaresiz biriymişim gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu bir yaşam dilerim. Devrimci selamlar. Oğlunuz Erdal.

Erdal Eren
Onlar bizim gençliğimizin en kıymetlileri, gözü pek ve korkusuzca karşıladılar her türlü baskı ve ölümleri.
10 Ekim 1981 tarihinde Dersim’in ücra bir köyünde abisi Ali Ekber’le gözaltına alınır Behzat Firik.
Yüzbaşı Aytekin İçmez talimatıyla askerler bir ağaca bağlarlar dal gibi bedenini. Gençliğinin çağında 19 yaşında öğrencidir Behzat.
Hakkında delil olacak ne bir eylem vardır ne de yasadışı bir belge. Namı-değer “Kulaksız Yüzbaşı”nın bölgede estirdiği terörden başka…
Azılı halk düşmanı “Kulaksız Yüzbaşı” Ortaçağ engizisyon yargıçlarını aratmayacak kadar hayvan ruhlu olup, Behzat Firik’i, bağladığı ağaca yakarak dağlar. İşkence o kadar yoğun ki külçe olmuş Behzat sadece inlemekle yetinir. Sığınakların yerini gösteremeyince orada kurşuna dizerler.
Her taraf et kokusuna bürünür. Munzur’un gözeleri
Hülükuşağı köyünde kopan kıyamet, yükselen ağıtlar, tilililer, ağlamalar, haykırışlar birbirine karışır. Yakın komşu köyler, mezralar, bucaklar Firik dedeye koşarlar. Firik dede yağmayan yağmura da isyan eder, oğlunun yakılan bedenini söndüremediği için. O gün son haykırışı olur. Firik dede bir daha hiç konuşmaz, lal olur. Ömrü yetmez oğlunun intikamını yoldaşlarının aldığını görmeye.
Yıllar sonra Cemal Süreyya bir sohbet esnasında anlatır Behzat Firik’in vahşice öldürülüşünü. Ülkü Tamer’in yüreğinden fırlar ölümsüz dizeleri.

Behzat Firik
Üşür ölüm bile
Bir ormanda tutup onu
Bağladılar ağaca
Yumdu sanki uyur gibi
Gözlerini usulca
Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle
12 Eylül faşist cuntasının ardından ülke genelinde yapılan mitinglerin amaçları devrimcileri kötüleyip toplumun gözünde itibarsızlaştırmaktı. Asmayıp da beslemedikleri günlerde idamları hızlandırmıştılar. Mustafa Özenç, Serdar Soyergin, Ethem Vardar ve yoldaşları, Teğmen Ömer Yazgan, İlyas Has, Hıdır Aslan, onlarca dosya karar beklemekteydi. Cezaevlerinde Nazi kamplarını aratmayacak baskı işkence, insanlık dışı her türlü uygulama aralıksız devam etmekte. Diyarbakır, Mamak cezaevleri denek uygulaması yöntemiyle seçilen cezaevleriydi. Diyarbakır 5 No’lu zindanda başlayan ölüm orucu eylemi sonrası Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, ölümsüzleşmesine rağmen faşist ruhlu Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, tekrar baskı zülüm, Kürt yurtseverleri kimliksizleştirme devam eder. O dönemlerde CIA laboratuvarlarında yetişmi
Ağır işkence koşullarında getirilmiş Metris Cezaevi kadınlar bölümüne. Tek tip elbise, askeri kurallar, İstiklal Marşı, kimliksizleştirme dayatmasına karşı yoldaşlarıyla tereddütsüzce başlamıştı ölüm orucuna. Bilincini yitirdiği döneme kadar ve sonrada hep en önde dövüşenlerin yanı başında konumlandı. Cuntacılar kadın bir direnişçi karşısında çaresiz kaldılar. Aysel Zehir’e geri adım attıramayacaklarında
“Bir devrin sembolü diyorlar şimdi adına
toprağa ölüm düştükten sonra Hiroşima’da
tüm bitkilerden önce yeşeren bir açelya
şimdi kadıköy-rıhtım’da
neyi çağrıştırıyor sana
sen söyle ey direnç çiçeği-neyi
liseli bir kız iken/saçlarında rüzgarlar
cevizli tekelinde/ellerinde yarınlar
elleri utandırır
gözündeki söz senin/içindeki öz senin”
Adnan Yücel

Aysel Zehir
Bugün altmışlı yaşlarını aşmış bir genç kuşağın fırtınalı geçen yıllarında binlerce öyküye konu oluşturacak destansı olaylar, direnişler, aşklar, tertemiz kaçamaklar ve küçükte olsa ihanet denilen illet de vardı. Sokak in
78 kuşağının omuzlarında yeni umutlarla mücadele alanlarında boy gösterir. 80’li yıllardaki antifaşist mücadele birikimi, 12 Eylül, baskı, işkence, zindan direnişi tecrübeleriyle genç kuşağa önderlik, milenyuma çeyrek kala devrim tarihimize adını altın harflerle yazdıran Remzi Basalak’ın tekmesine tanık oluyoruz.
Remzi Basalak ve yoldaşları bir kamulaştırma eylemi sonra hesapta olmayan yol kazası sonrası özel operasyon timleri tarafından yakalanırlar. Aynı saatler bir başka sokakta Şaban Budak onlarca kurşunla infaz edilir. Devrimci katletmekle ünlenen dönemin Adana Emniyet Müdürü, tescilli katil Mete Altan basının karşısına çıkıp şov yapmaya hazırlanırken Remzi’nin tekmesi faşizmin bağrına mızrak gibi saplandı. Çılgına dönen katiller sürüsü, ihtilalci komünist ataları Gestapovari yöntemlerle dilini kesip katlederler. Remzi Basalak birçok badireleri atlatarak kendi kuşağı devrimcilerin arasında sıyrılıp yaşamımıza şöyle dokunup ölümsüzleşen komünist.

“Ya sen – ey gelenek tohumunun narçiçeği
İki bin yıllık çınar yellerinde
Spartaküs’ten bugüne insan sellerinde
Gelmedin daha dile – gelmedin
Dilini kopardılar da söylemedin
Durdun durdun da
Ey direncin doruklardaki bayrağı
En büyük destanı bir tekmeyle söyledin”
Adnan Yücel
Bugün çoğu atmışlı yıllara gelmiş, saçlarına aklar düşmüş koca bir tarihin sorunlarını omuzlayıp, emeğin kurtuluşu uğruna ağır bedeller ödemiş bir neslin hikayesi anlatılan. Tabii ki her çevreden veya gruptan onlarca yiğit devrimci ve önderler çıkmıştı. Onlarca romanlara konu olacak yaşamları ve mücadeleleri derslerle dolu.
Tamer Arda, Sezai Ekinci, Aysel Zehir, Kemal Pir, Sakine Cansız, Hıdır Aslan, Mine Bademci, Hasan Hakkı Erdoğan, Ramazan Yukarıgöz, Sin