“Sermayenin yıkımı karşısında ‘yaşam’ parolasıyla harekete geçen toplumsal hak mücadeleleri birleşin! Aynı ‘varlık yokluk’ davasındayız, aynı ortak eğilimlerin içindeyiz. Kapitalist yıkım karşısında tek seçenek toplumsal kurtuluş, tek yol devrimdir. Rotamız yıkımdan doğan inşa, yatağımız toplumsal hak mücadelesi, öncümüz devrimci işçi sınıfı, güvencemiz hak mücadelesi militanlığı, hedefimiz sosyalizmdir”

Halkevleri, 30 Kasım günü Ankara’da düzenlediği konferansta yürütülen tartışmalarla şekillendirilen Saray’a Karşı Halkın Manifestosu’nu kamuoyu ile paylaştı.
İnşaat Mühendisleri Odası Konferans Salonu’nda gerçekleşen konferansa Türkiye’nin dört yanından gelen yaklaşık 650 kişi katılırken “Türkiye yeniden şekillenirken bağımsız devrimci siyaset” ve “Sınıf siyasetinin kurucu zemini: Toplumsal haklar mücadelesi” başlıklı sunuların yanı sıra “Kadın”, “Üniversiteli gençlik”, “Lise gençliği”, “Emekli hakları”, “Emek hareketi”, “Enerji hakkı”, “Eğitim hakkı”, “Toplumsal sağlık”, “Doğa ve yaşam mücadelesi”, “Barınma hakkı” ve “Felaket kapitalizmi çağında afetlere karşı örgütlenme” gibi farklı mücadele alanlarına dair tartışmalar yürütülmüştü.
30 Kasım’da taslak metni okunan Manifesto, konferans günü yürütülen tartışmalar ışığında son hali verilerek kamuoyuyla paylaşıldı. Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk’ün “Halkın Hakları Hareketi’ne doğru büyük bir adım” olarak nitelediği buluşma sonucu ortaya konan Manifesto, halkın hakları mücadelesine, halk ile Saray arasındaki çatışmaya devrimci bir yön kazandıracak stratejik bir anlam yüklüyor.
Proleterleşmiş Türkiye toplumunun, Saray iktidarı ile hesaplaşıp ülkenin temel sorunlarına çözüm sunabilecek kurucu kapasiteye sahip olduğunu savunan Manifesto şu ifadelerle son buluyor: “Sermayenin yıkımı karşısında ‘yaşam’ parolasıyla harekete geçen toplumsal hak mücadeleleri birleşin! Aynı ‘varlık yokluk’ davasındayız, aynı ortak eğilimlerin içindeyiz. Kapitalist yıkım karşısında tek seçenek toplumsal kurtuluş, tek yol devrimdir. Rotamız yıkımdan doğan inşa, yatağımız toplumsal hak mücadelesi, öncümüz devrimci işçi sınıfı, güvencemiz hak mücadelesi militanlığı, hedefimiz sosyalizmdir.”
Manifestonun tam metni:
SARAY’A KARŞI HALKIN MANİFESTOSU
Sarayları yıkacak, toplumsal hak mücadelelerinin izinde isyandan devrime bir yol açacağız!
Halkız biz, proleter isyancı bir halk.
Derinden ve yoğun akan bir dere içinde biriktik onca zaman.
Devrim coşkumuz dinmek bilmez,
okyanuslara karışsak da sönmez isyan ateşimiz.
Yeni başlangıçların birbirini izlediği toplumsal hak isyanlarında
halkın hakları hareketiyiz, durmak bilmez.
Halkız biz ve isyandayız! Mülksüzleştirilmiş, yerinden yurdundan edilmiş, güvencesizleştirilmiş, yoksullaştırılmış, proleterleşmiş milyarlarız. Dünyaya savaştan, sömürüden, felaketten, faşizmden başka bir vaadi kalmamış burjuvazi bir yanda, biz bir yandayız. Emperyalizmin ve sermayenin çıkarları için halka zulüm kusan Sarayların karşısında; ekmeği, onuru ve özgürlüğü için isyandan ve direnişten başka çaresi kalmamış büyük insanlığın bir parçasıyız. Niyetlerden ve arzulardan bağımsız, kaçınılmaz olarak gerçekleşecek bir çatışmaya doğru ilerliyoruz. Öfkemizin yıkıcılığı, Sarayları tehdit ediyor. Yıkıcı bir kuşatmayla yanıt veriyoruz, bize yaşam hakkı tanımayanlara. Direnişimiz, kendisini dünyanın efendisi sananların hesaplarını bozuyor. Emeğimizin yaratıcılığı ve sınırlar aşan dayanışmamız, insanca ve onurlu bir yaşamın hüküm sürdüğü yarınları müjdeliyor.
Bizi rezil bir geleceğin kölesi sananlara, yanıldıklarını gösterdik. 21. yüzyıl yalnızca burjuvazinin halklara açtığı tek taraflı savaşın değil, bize bu çağı bir gericilik, yağma ve faşizmler çağı olarak dayatanlara karşı tüm dünyayı saran isyan ve direnişlerin de yüzyılı. Burjuvazinin halkların isyanını bastırmak için hilenin ve zorun türlüsüne başvurduğu ancak isyanları geçici olarak bastırsa da daha büyüklerinin zeminini hazırladığı uzun erimli sınıf savaşlarının ortasındayız. Faşizme karşı isyan, hakkımız! Ve bu hakkı kullanmaktan geri durmuyoruz. Gecenin karanlığında yalnızca Sarayların ışıkları değil, sokaklardaki isyanımızın ateşleri de yanıyor. Proleter isyancı bir halkız biz! Zulmün Saraylarını yıkıp eşit ve özgür yarınları kuracak devrimci özne olarak isyan ve direniş hareketleri içinde boy veriyoruz!
Haklarımız, özgürlüklerimiz, geleceğimiz için; kentlerimiz, doğamız, yaşamımız için direnenler olarak dört yandan akan dereler gibi zulmün barikatlarına yükleniyoruz. Emperyalizmin ve sermayenin hizmetinde bir işgal gücü gibi ülkenin üstüne çöken Saray iktidarı karşısında “Vatanını savunmak bu değilse nedir!” diyoruz. Bizi kolluk güçleriyle, mahkemelerle, hapishanelerle tehdit edenlerin karşısına “Tek geçerli yasa bizim hakkımızdır!” diye dikiliyoruz. Toplumsal hak mücadelelerinin izinde, halkın iktidarında kurulacak yeni bir yaşama doğru, isyandan devrime bir yol açıyoruz.
Halkız biz ve isyandayız! Üreten ve yaratan ama emeğinin karşılığını alamayan, aldığı ücretle insanca yaşayamayan, yaratıcılığını toplumun faydasına sunamayan, ücretli köleliğe mahkum edilmiş proleter halkız. Üretim araçları sermayenin elinde olduğu ve üretim “toplumsal fayda” değil “kâr” için yapıldığı sürece kavgamız bitmeyecek.
Tek tek patronları, tüm sermaye sınıfını, onların devletini ve emek düşmanı politik iktidarlarını uyarıyoruz. Onları suçluyoruz! Kâr edebilmek için tüm gereksinimlerimizi paralılaştırarak yaşamı bütünüyle ücrete bağımlı hale getirdiler. Ücretleri sürekli aşağı çekerek halkın yaşam olanaklarını gitgide kısıtlıyorlar. Üstelik işçi sınıfını katmanlara bölüp göçmen, kadın, emekli, öğrenci ve çocuk emeğini mutlak güvencesizlik, sefalet ve yoksulluk koşullarının en dibine doğru itiyorlar.
En büyük hayalleri, yine bizim emeğimizin ve yaratıcılığımızın ürünleri olan üretim araçlarını; biyoteknolojiyi, gelişmiş iletişim-ulaşım teknolojilerini ölümcül çalışma rejimlerinin çağcıl prangalarına dönüştürmek. 21. yüzyıl insanına biçtikleri değer budur!
Çalışma hakkı diğer tüm toplumsal hakların da kullanım koşulu haline gelmiştir. Suçluyoruz ve uyarıyoruz! “Çalışma hakkı” bizim için aşağılayıcı bir “istihdam edilme” lütfu değil, onurlu ve insanca yaşam hakkıdır. Biz halkız ve isyandayız. Sermayenin prangalarına karşı savaşan devrimci proletaryayız. Kavgamız bugün için, temel yaşamsal gereksinimlerimizin parasız sağlanması ile birlikte insanca, onurlu bir yaşam için gerekli ücret kavgasıdır. Ancak ücretli kölelik düzeninin en güncel biçimlerine karşı sadece gündelik taktik kazanımlarla yetinmeyeceğiz. Daha iyi bir ücretle yetinip, çağcıl köleliğe razı gelmeyeceğiz! Çalışma hakkı bizim için bir politik özgürlük sorunudur. Kavgamız ücretli çalışmanın, ücretli kölelik düzeninin tümüyle insanlığın gündeminden çıkarılmasına dek sürecek bir özgürlük kavgasıdır.
Faturayı bize kesemeyecekler artık! Ödeyemiyoruz, ödemek istemiyoruz, ödemiyoruz! Faturaları yaktık, dönüş yok artık! Borçları burjuvaziye ödeteceğiz! Vergileri sermayeden toplayacağız!
Barınma, beslenme, eğitim, sağlık, enerji, iletişim ve ulaşım başta olmak üzere tüm temel toplumsal gereksinimleri sermayenin pazar alanı olmaktan çıkaracak, toplumsallaştıracağız.
Bizden toplanan vergiler, yani acımasızca sömürülmemiz garanti gösterilerek inşa edilen büyük altyapı projelerini, yolları, limanları, havalimanlarını, köprüleri, tünelleri, santralleri, şehir hastanelerini toplumsallaştıracağız. Bu süreçte meydana gelen tüm yıkım ve kayıpları, buradan servet kazanan sermayeden tahsil edecek, bunun sorumlusu olan idarecileri ve politik iktidar mensuplarını cezalandıracağız.
“Özel-kamusal eğitim kurumları” adı altında gençliğimizi, yani geleceğimizi, dinsel-dogmatik müfredat içeriklerine mahkum edenlere; yaratıcı geleceğimizi ucuz emek gücü fideliği olarak görenlere; eğitim ve bilim emekçilerimizi ucuz, güvencesiz, yoksul işçilere dönüştürenlere; bilgiyi bir servet kapısı olarak görüp metalaştırıp pazara düşüren kapitalistlere eğitimden el çektireceğiz. Parasız, bilimsel, laik, anadilinde, toplumsal eğitim hakkımızı en yoksul mahallelerden başlayarak tüm toplumsal yaşamın temeli haline getirmek ödünsüz çizgimizdir.
Toplumun kendini sağaltma kapasitesini çökertenler, halkın sağlığından servet biriktirenler, sağlık emekçilerini insanlık dışı çalıştırıp sömürüyü derinleştirenler, tüm toplumsal sağlık yıkımlarının, “sağlık cinayetlerinin” sorumlusudur, suçludur. Başta onurlu sağlık emekçileri olmak üzere, barınma, beslenme, enerji ve besin üreticileri gibi tüm toplumsal sağlık güçleri olarak bunun bilincindeyiz. Tüm toplumsal yaşamın varlık koşulu olan sağlığı, toplumsal bir hak olarak, toplumsal sağlık hareketi eliyle güvence altına alacağız.
Teknolojik gelişmenin bütün hayatı kuşattığı, onurlu ve nitelikli bir yaşamın yüksek teknolojiye bu denli bağımlı olduğu bir çağda, enerji ve iletişim hakkı bizim için bir varlık yokluk sorunudur. Barınmadan beslenmeye, eğitimden sağlığa, felaketten salgına yaşamsal bir gereksinim olan enerjiyi, toplumsal bir hak olarak, sermayeden, sömürüden, özel çıkarlardan arındıracak, toplumsallaştıracağız. Emperyalist şirketlerden, iktidar yanlısı sermaye gruplarına tüm talancıları uyarıyoruz, tek bir ağaç dalını kırmak tüm bir halkı katletmektir! Halkın ve doğanın özsavunması teslim alınamaz. Biz doğasını, kentlerini sermayeye teslim etmeyi reddeden hak mücadelesi militanları olarak kendini savunan doğayız. Dereler özgürce denizlere kavuşuncaya, musluklardan parasız temiz su akıncaya, topraklarımızdan meta değil besin üretinceye dek halkın hakları mücadelesi bunun örgütlü güvencesidir.
Bir avuç besin tekelinin kâr ve iktidar için, beslenme adına dayattıkları sakatlayıcı-ölümcül meta tahakkümüne artık izin vermeyeceğiz. Sağlıksız tüketimi kışkırtan, suyu, havayı, toprağı yoksullaştıran doymak bilmez şirketlerin hasatlarımızı çalmasına, üreticilerimizi sömürmesine, ekolojik toplumsal yaşamı yıkıma sürüklemesine izin vermeyeceğiz. Üretimden koparılmak istenen, toprakları işgal tehdidi altında olan köylüler, kır emekçileri olarak hem toprağımıza sahip çıkacak hem de maden şirketlerinin talanına karşı doğamızı savunacağız. Beslenme hakkı en temel ihtiyacımızdır, toplumsal yaşamın temelidir. Sağlığımıza, topraklarımıza, beslenme hakkımıza kasteden gıda tekellerinin karşısında, üreticiden halka kurduğumuz zincirlerle alternatif bir yaşam deneyimi sunacağız. Özgür üretici birlikleri ve tüm üretken toplumsal güçlerin örgütlü güvencesiyle nitelikli, besleyici, sağaltıcı, koruyucu bir beslenme rejiminin mümkün olduğunu göstereceğiz.
Felaketlerin birbirini izlediği, güvencesizliğin belirleyici çalışma disiplini haline geldiği, sermayenin tüm doğal-toplumsal yaşamı tehdit ettiği günümüzde barınma hakkı, toplumsal haklar mücadelesinin anahtarı konumuna yükselmiştir. Felaketi yatırıma dönüştürenler, barınaklardan servet biriktirenler, halkın hayatıyla oynayanlar, emekçileri kira kapılarında sefalete sürükleyenler için artık “tarihin sonu” geldi. Barınma hakkı mücadelesi, bizi mahkum ettikleri “barınacaksan mülk edinmek zorundasın” politikasının ötesinde, kolektif-toplumsal çözümlerin kendini zorunlu olarak dayattığı yeni içerikler, yöntem ve taktikler kazanarak yeniden yükselişe geçiyor. Barınma hakkını güvence altına almak için kentleri toplumsal fayda temelinde yeniden planlayacak, konut inşa süreçlerini toplumsallaştıracağız.
Kapitalizm doğa olaylarını felakete, felaketi de mülksüzleştirme ve yeni kâr alanları yaratmak için fırsata çevirmektedir. Proleter insanlık ise felaketler karşısında kurucu-yaratıcı kapasitesini toplumsal dayanışma seferberlikleri ile ortaya koymaktadır. Bulunduğumuz her düzlemi aynı zamanda bir afet hazırlık ve dayanışma örgütü olarak inşa edeceğiz.
Kararlı direnişleriyle militan yaşamdan emekli olunmayacağını defalarca gösteren emekliler, toplumsal haklar mücadelesine emeklilerin devrimci hareketini de katarak yeni bir soluk oldular. İşçi sınıfının kıdemli bir üyesi olarak çalışma hayatında koca bir ömür tüketen emeklilerin mücadelesiyle, çalışma sonrası onurlu ve huzurlu bir yaşamın toplumsal bir hak olduğunu ve bunu engellemeye hiçbir sermaye iktidarının gücünün yetmeyeceğini göstereceğiz.
Proleter bir dünya kuruyoruz!
Temel toplumsal gereksinimler derken, sadece karnımızı doyurmakla yetinmiyoruz. “Ekmek ve Gül” diyen öncülerimizin açtığı yoldan yürüyerek “tenimiz için ekmek, ruhumuz için gül” istiyoruz. Yepyeni insan ilişkileri, iyi bir yaşam istiyoruz. Bilim, sanat ve kültür çalışmalarını, yeni yaşamın inşasında arındırıcı, yenileyici, kurucu bir mücadele alanı olarak görüyoruz. Yeni bir dünya kuruyoruz, proleter bir dünya. Piyasanın görünmez gücü diye adeta kutsallaştırdıkları sermaye buyruklarına itaat etmiyoruz. İnsanlığı felakete, sömürüye ve toplumsal yok oluşa götüren kapitalist büyüme ideolojisini ve kışkırtılmış tüketimi reddediyoruz. Sermayenin büyüme hedefleri ancak yoksul ve güvencesiz bir insanlık hayali kuranlar için bir yaptırım gücü taşır. Biz proleter halk olarak sahip olduğumuz üretken ve yaratıcı kapasitenin, toplumsal fayda için, Halkın Hakları için seferber edilmesi gerektiğine ve edilebileceğine inanıyoruz. Biz Halkın Hakları Hareketiyiz, yeni bir dünyanın izindeyiz. İnsanlığın kolektif birikimi üzerinde yükselen teknolojik gelişmenin en yüksek biçimleri, üretim araçlarının en yüksek biçimleri, emeğin toplumsal örgütlenmesinin en yüksek biçimleri bağrımızda filizleniyor. Tarihin gördüğü en çeşitli, en yetenekli, en kapsamlı işçi sınıfı hareketi de ellerimizle büyüyor. Elbirliğinin, işbirliğinin, toplumsal dayanışmanın, kısaca emeğin en yüksek biçiminin çözemeyeceği hiçbir ekolojik-toplumsal sorun yok. Biz çözeriz! Sermaye yönetimine son verilmesinden, yaşamın tümüyle sermaye mantığından arındırılmasına, tüm sömürü ve sınıfların ortadan kaldırılmasına dek gidecek cesaretimiz var. Üretime yepyeni ekolojik-toplumsal anlamlar katıyoruz. Kışkırtılmış tüketimden, gereksiz “ihtiyaçlar”dan arınıyoruz. Biyo-kültürel çeşitliliğe dayanan sağlıklı, güvenli tarımsal çalışmaları yeniden örgütlüyoruz.
Proletarya dünya çapında giderek büyüyen bir göçmenler ordusuna dönüşürken burjuvazi de ırkçılık, ayrımcılık, kamplaştırma, düşmanlaştırma, böl-yönet taktikleriyle toplumsal yıkımın kaynağı olarak göçmenleri hedef gösteriyor. Biz halkız, dostumuzu düşmanımızı tanıyoruz. Öfkemizi sermayenin, felaketler kapitalizminin savaşlarının, ekolojik-toplumsal yıkımlarının yerinden yurdundan söküp sürgün ettiği göçmenlere değil sermaye iktidarlarına yöneltiyoruz. Dahası politik-toplumsal haklar tüm halklar içindir. Bölgesel savaşlara karşı “barış masasına” göçmenlerin toplumsal haklarını da şart koşuyoruz. Göçmen kadınların, göçmen çocukların özgül haklarının yanında ve göçmen proletaryanın sınıfsal haklarını da özel mücadele konumuz olarak görüyoruz.
Engellilerin, mutlak muhtaçlık ilişkisi içerisinde, hayata eşit katılım hakları, kapasiteleri ve ihtiyaçları yokmuşçasına muamele görmesini kabul etmiyoruz. Aylıkları, bakım paraları ve vergi muafiyetleri budanarak yoksulluğa mahkum edilen milyonlarca engelli, insanca bir yaşam için direnişleriyle toplumsal hak mücadelelerine katılıyor.
Kimsenin dilinden, renginden, engelinden, inancından, cinsel yöneliminden dolayı başkasından aşağı görülmediği, kapasitesinin ve gereksinimlerinin yok sayılmadığı bir dünya kuracağız.
Devrimci Kadınlar: Eşit ve özgür dünyanın yılmak bilmez öncüsü
Haklarımıza, bedenlerimize, yaşamlarımıza savaş açan patriyarkal kapitalizme, dinci-gerici-faşist iktidara karşı tüm kadınları büyük toplumsal kadın dayanışmasına ve feminist özsavunmaya çağırıyoruz. Ücretli/ücretsiz emeğimizi sömürmelerine daha fazla izin vermeyeceğiz. Bakım emeğinin toplumsallaştıracağız. İşçi sınıfının kadınlaştığı, kadınların ucuz emek gücü ordusu olarak görüldüğü bu düzen karşısında esnek, güvencesiz, kayıt dışı çalışan kadınlar sömürüye karşı mücadelede yalnız değildir. Toplumsal hak mücadelesinde militan olarak, kadınların güvencesizleştirme ve yoksullaştırma politikalarına karşı mücadelesinin öncüsüyüz. LGBTİ+lara yaşam hakkı tanımayan düzen karşısında kenetlenmiş elllerimizi bırakmayacağız. Cinsiyetleştirilen, ırklaştırılan toplumsal yeniden üretim ve bakım emeğinin yaşamın her alanında dini referanslardan arındırılarak laiklik ve eşitlik ilkesiyle yeniden inşa edilmesi ödünsüz mücadele konumuzdur. Yaşadığımız toplumu hemen bugünden başlayarak feminist ilkelerle yeniden kuracağız.
“Genel oy hakkının” halk iktidarının yolunu açmadığını, halkın haklarını güvence altına almadığını yıllardır ağır bedeller ödeyerek deneyimliyoruz. Burjuvazi, “demokrasi” adına ne varsa artık tümüyle terk etti. Sermaye iktidarlarını artık faşizmin en güncel biçimleri temsil ediyor. Bunun zorunlu koşulu olarak faşizme, tümüyle proleterleşmiş toplumun-insanlığın çelişkilerini yönetme görevi veriliyor. Yani faşizm, yıkımdan yeni bir inşa çıkarma yeteneğindeki işçi sınıfının devrimci öncülerinin direniş, isyan ve devrimci sürecini bastırma, işçi sınıfını direnemez, isyan edemez hale getirmek üzere yeniden yapılandırılıyor. Ülkemiz gibi faşizmin yukarıdan aşağı örgütlendiği ve kurumsal bir temele sahip olduğu ülkelerde de bu süreç çok katmanlı yapı, yöntem ve araçlarla işliyor.
Ancak başarısız oldukları açık, yenilgileri de yakın! Çoban ateşleri gibi parıldayan isyan ve direnişlerimiz, büyük devrimci toplumsal hak isyanlarının yolunu aydınlatıyor. Çağımız yeni bir çağ, toplumsal hak isyanları çağıdır. Yeni bir çağı selamlayan bu muazzam kolektif özneyi ancak işçi sınıfının politik iktidar mücadelesinin, proleter demokrasinin en gelişmiş biçimleri kucaklayabilir. Toplumsal devrimlerin yolunu sermayenin faşist yönetimlerini yıkıp proleter demokrasilerin en yaratıcı biçimlerini örgütleyerek açacağız. Geleceğin proleter demokrasisinin nüvelerini bugünün mücadeleleri içinde kurmakla işe başlayacak, toplumsal hak mücadeleleri içinde halkın kendini bir özne olarak inşa etmesini esas alacağız. Bu yolda halk demokrasileri, özyönetimler, komünler, sovyetler, meclisler, konsey ve komite deneyimlerinden çıkardığımız dersler yol gösterici ilkelerimiz olacak.
Kürt sorununun çözümünde yol gösterici ilkemiz proleter mücadele ve halklar arasındaki dayanışmadır
Kürt halkının, elli yıldır süren, ağır kayıplara ve toplumsal yıkımlara yol açan savaşı sona erdirme ve savaşın dışında siyasal mücadele yolları geliştirme tercihine saygı duyuyoruz. Kürt sorununda barışın ve toplumsal-demokratik çözümün ancak güçlü politik-toplumsal hareketlerce güvence altına alınabileceğinin bilincindeyiz. Halka biçilen seyircilik ya da taraftarlık rollerini reddediyoruz.
Devletin Kürt hareketinin önderliği ile yürüttüğü görüşmelerde herhangi bir toplumsal-demokratik katılım kanalı tanımlamamasını ciddi bir uyarı işareti olarak görüyor, süreci halktan gizli biçimde, toplumsallaştırmadan ve kendi çizdiği sınırlar içinde yürüten Saray iktidarına güvenmiyoruz.
Biz toplumsal-demokratik çözümün adresini Gezi ve Kobanê isyanlarında gördük. Fırat’ın iki yakasında faşist iktidar karşısında ayağa kalkan iki halk olarak, bu mücadele içinde birbirimizi anladığımızı, birbirimize el uzattığımızı ve iki yakadaki mücadeleleri birbirine yaklaştıran yeni bir sürecin kapılarını araladığımızı unutmuyor, kendi çözüm gücümüze inanıyoruz!
Ortadoğu’da savaş politikaları, yaygınlaşan kayyum atamaları ve polis-yargı operasyonları sürerken; halkların düzen dışı ve düzen karşıtı kapasitesini yok etme mantığıyla ilerleyen bir süreçte “barış ve demokratik çözüm” mümkün olamaz. Tüm olup bitenleri halkların devrimci kapasitesine güven ilkesiyle sorguluyor, Saray’ın kendi iktidarını sağlama almak için halklar arası güvensizliği tetikleme taktiklerine ve sosyal şovenizme taviz vermiyor, Kürt halkıyla dayanışmanın yolunun faşist iktidarın saldırı politikalarına karşı mücadeleden geçtiğini biliyoruz.
Ortadoğu’da işgalci ve sömürgeci güçler karşısında, Türkiye’de de faşist iktidar ve sermaye saldırıları karşısında yoksul, proleter halk güçleri olarak kuracağımız her barikat, bütün eşitlik ve özgürlük mücadelelerini güçlendiren bir etki yaratacaktır. Bu konuda öncelikli şartımız, Kürt halkının tüm politik, toplumsal, kültürel haklarının tanınmasıdır. “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı”, köklü ulusal sorunların çözümü için hala üretken ve yol gösterici bir ilkedir. Bu ilkenin ışığında, biz ezilen halk olarak Kürt halkının mücadelesinin yanındayız. Dahası sözümüzün, eleştirimizin, dayanışmamızın anlam kazanacağı, bizi eşitlik, barış, demokrasi ve insanca bir yaşam mücadelesinde birleştirecek olan adres; emperyalizme, kapitalizme, işgale, sömürgeciliğe, faşizme ve yoksullaştırmaya karşı yürüteceğimiz mücadeledir. Toplumsal haklar mücadelesi, bizi bu sürecin seyircisi değil öznesi kılacak temel mücadele hattıdır.
Laiklik bayrağı toplumsal hak isyanlarında
Dini yeniden silahlandırıp toplumsal yıkımın, doğanın talanın, halkın varlıklarının yağmasının, halkın bilişsel kapasitesinin geriletilmesinin hizmetine koşanları uyarıyoruz. Sermaye sınıflarından faşist iktidara, tarikatlardan çetelere tümüne sesleniyoruz. Eğitimden, üretimden, halkın yaşamından elinizi çekin! Yoksulları sınıf mücadelesinden uzak tutarak dinsel örgütlenmelerin kucağına itenler, dini sermayeleştirip sermayeyi dinselleştirenler, artık hiçbirinizin din sömürüsü yapmanıza izin vermeyeceğiz. İslamcılara iktidarın yolunu açıp devletçi burjuva laiklik bayrağını yere bırakanlar da geri dursun! Halkların özgürlüğüne ve tüm proleter deneyimlere ilham veren laiklik ilkesi bugün toplumsal hak mücadelelerinde yeniden boy veriyor ve yol gösteriyor. Faşizmin dinci gericilikle kendini yeniden ürettiği, halkın geniş kesimlerinin haksızlıklara itirazının dinselleştirme ile baskılandığı, Diyanet ve iktidar eliyle eğitimden sağlığa tüm kamusal-toplumsal alanın ve özel alanın dini referanslarla yeniden dizayn edildiği, erkek şiddetinin meşrulaştırıldığı koşullarda kaynağını işçi sınıfı mücadelelerinden, kadın direnişinden, bilimden ve her türlü eşitlik mücadelesinden alan bir laiklik bayrağı toplumsal hak mücadelelerinin barikatlarında yükseliyor. Tüm politik-toplumsal yaşamın sermaye egemenliğinden ve dinsel baskılardan arındırılması hedefiyle laiklik ilkesini kurucu bir ilke olarak bütün mücadele alanlarımıza taşıyacağız.
Emperyalizm, sermayenin insanlığa açtığı savaşın uluslararası cephesinde savaş, işgal, sömürgecilik politikalarını dizginsiz bir şekilde ilerletiyor. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan Gazze’ye uzanan işgallerde insanlığa mutlak bir yıkımdan başka vaatlerinin kalmadığını gördük.
Emperyalizmi ve emperyalist çıkarları içselleştiren Türkiye egemen sınıfları da bölgesel savaş ve işgallerde işbirlikçi roller üstlenirken, kendi ülkemizde de bir işgal gücünden farksız hareket ediyor. Emeğimiz, toplumsal birikimlerimiz, madenlerimiz, doğamız, yaşamımız ve tüm bunlarla yurt yaptığımız topraklarımız emperyalizmin işgalci, sömürgeci saldırısı altında. Emperyalist savaş, halkların isyanını bastırmanın bir aracı olarak devreye sokulurken dünya haritasını emperyalist kapitalist çıkarlar temelinde yeniden çizmeye yönelik yeni bir savaş düzeni kuruluyor.
Devrimci hareketin üzerinde yükseldiği anti-emperyalist köklerimizden ve güncel direniş hareketlerinden aldığımız ilham ve güçle, emperyalizmin Ortadoğu’daki yeni savaş düzeni çerçevesinde Türkiye’ye biçtiği rolleri reddediyoruz. Bu rollere teşne olan Saray iktidarını ve yerli egemen sınıfları uyarıyoruz. Emperyalizmin, sermayenin ve faşizmin halklara karşı birbirinin hizmetinde olduğunu görüyor, anti-emperyalist, anti-kapitalist ve anti-faşist mücadeleyi birbirinden ayırmıyoruz.
Her toplumsal hak mücadelesinde, her özgürlük mücadelesinde anti-emperyalizm bayrağını da yükselteceğiz. Halklara karşı emperyalist çıkarlar ekseninde birleşen sermayenin sınırlar aşan saldırılarına, proletaryanın sınırları ve duvarları aşan birlik, mücadele ve dayanışması ile karşı koyacağız!
NATO’nun halklara karşı yeni savaş planları için ülkemizde üslenmeye çalışanları uyarıyoruz. Kaderimizi Filistin’den Suriye’ye, Afrika’dan Latin Amerika’ya direnen halklarla bir tutacak, işgale, sömürgeciliğe ve işbirlikçiliğe karşı anti-emperyalizm, anti-faşizm, anti-Siyonizm ve enternasyonalizm bayrağını yükselteceğiz!
Sermayenin yıkımı karşısında “yaşam” parolasıyla harekete geçen toplumsal hak mücadeleleri birleşin! Aynı “varlık yokluk” davasındayız, aynı ortak eğilimlerin içindeyiz. Kapitalist yıkım karşısında tek seçenek toplumsal kurtuluş, tek yol devrimdir. Rotamız yıkımdan doğan inşa, yatağımız toplumsal hak mücadelesi, öncümüz devrimci işçi sınıfı, güvencemiz hak mücadelesi militanlığı, hedefimiz sosyalizmdir.
Yaşasın İsyan ve Direniş Hareketlerinin Birliği!
Yaşasın Halkın Hakları Mücadelesi!
Kavgamızın Bayrağı Halkın Hakları!