Sanayileşmenin başlamasıyla “iklim ya da karbon bombaları” saatli bomba gibi patlamış ve patlamaya devam etmektedir. Bu bombalarla insanlığın sonu yaklaşmaktadır. Kısa vadede patlayanlar olduğu gibi uzun vadede patlayacak olanlar da çoktur. Pimi çektik artık

Japonya’ya atılan atom bombaları milyonlarca kişinin yaşamına son verdiği gibi doğaya da büyük zarar vermiştir. Soğuk savaş döneminde kapitalist ve sosyalist kutuplar silahlanmaya hız vermiş ve füze, bombaların sayısı “tehdit savurmak” amacıyla önemli ölçüde artmıştır. Yıldız savaşları adı altında silah sanayi önemli ölçüde para kazanmıştır.
Bugün ise atom bombası tehdidi özellikle Ortadoğu’daki siyasal, toplumsal ve iktisadi karışıklık nedeniyle yeniden gündeme gelmiştir. İnsanlık ya da daha doğrusu kapitalist sistem çıkarlarını korumak amacıyla bu yola başvurur mu? Olasılık büyük.
Bunların ötesinde sanayileşmenin başlamasıyla “iklim ya da karbon bombaları” saatli bomba gibi patlamış ve patlamaya devam etmektedir. Bu bombalarla insanlığın sonu yaklaşmaktadır. Kısa vadede patlayanlar olduğu gibi uzun vadede patlayacak olanlar da çoktur. Pimi çektik artık.
Dünyada sıcaklığın artması sonucu başlayan ve giderek hızlanan, ani ve olağanüstü doğal ve toplumsal felaketlere ve jeopolitik risklere yol açan bu bombaların baş sorumlusu çokuluslu şirketler olup en başta da petrol şirketleri gelmektedir.
Yapılan araştırmalar (Alman Kjell Kühne (2022), Leeds Üniversitesi-İngiltere, Syracuse Üniversitesi-ABD, British Columbia Üniversitesi -Kanada, Energy Policy, Sivil toplum örgütü LINGO (Live On the Ground-Almanya) 48 ülkede 425 adet bomba-proje olduğunu gösterir. Bunlar genellikle petrol, doğalgaz, kuyuları ve kömür ocaklarıdır. 295 proje çalışır halde olup, 130 adedi ise inşa halindedir. Bir başka deyişle 195 gaz-petrol kuyusu, 230 kömür madeni söz konusudur. Kömür ocaklarının dörtte üçü 10 ülkededir. Çin’de 141, Rusya’da 41, İran’da 24, ABD’de 22, Avustralya’da 23, Katar’da 13 Irak’ta 11, Hindistan’da 18, Kanada’da 12 , S. Arabistan’da 23 kömür ocağı işletmeye alınacaktır. Diğer yönden de kömür ocaklarının sayısının giderek azaldığı iddia edilmektedir.
Söz konusu bombaların çoğunluğu ise Çin, Rusya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika olup tümü işletmeye alındığında her biri birer milyar ton ve tüm işletme sürecinde toplam 646 milyar ton karbondioksit salacaklar.
Sanayi çağı öncesi dünyanın 3200 milyar ton karbondioksit bütçesi vardı. XIX. yüzyıl sonuna gelindiğinde 2000 milyar tonu harcadık. Kalan ise bu 425 proje ile bitecek. Yapılan sayısız COP’lar ise laftan öteye geçmiyor. 2030 yılına kadar ayrıca 2300 kiloton metan da salınacak.
100 çokuluslu şirket salımların yüzde 70’inden sorumlu. 25 çokuluslu şirket ise yüzde 50’den sorunlu. 2019 yılında Suudi Aramco 1,93 milyar, China Energy 1,55 milyar, Gazprom 1,53 milyar ton karbondioksit salımından sorumlular. Bu üç şirket dünyanın en kirletici ilk iki ülkesinin (ABD ve Çin’den sonra) hemen arkasından gelmektedir. Ayrıca ABD, Fransa ve diğer ülkelerin petrol şirketlerini de eklediğinizde dünyayı kimin kirlettiği açıkça ortada. Diğer yönden de kimi siyasiler ve uzmanlar ise kişisel davranış ve sorumluluğa dikkat çekerek karbondioksit salımının azalacağını söylerler ve çokuluslu şirket etkinliklerini ve lobilerini görünmez kılarlar.
Total şirketinin salımı Fransa nüfusunun tüm salımına eşittir. Toplam 33 projesi vardır ve Afrika’da EACOP (East African Crude Oil Pipeline) ile Uganda-Tanzanya arasında yapacağı petrol boru hattı ile insanları, koruma alanlarını, biyoçeşitlilik alanlarını tehlikeye atmaktadır. 40 milyon kişi gıda ve su yönünden risk altındadır. Total Arjantin’de Vaca Muerta’da açmayı düşündüğü şist gazı projesiyle 15 milyar ton karbondioksit salımı yapacaktır.
Gözleri, mideleri ve cepleri hala doymadı, dolmadı.
Açılacak petrol kuyuları ya da kömür ocakları insan sağlığını büyük ölçüde etkilemekte hatta kimi alanlarda 800 metre yakınında yaşayan insanlar vardır. Teksas’ta 420.000 kişini etkileneceği söyleniyor.
12 çokuluslu şirketin 10 yıl içinde 103 milyon dolar/gün harcayacakları hesap ediliyor. Çokuluslu şirketlerin arkasında finansman sağlayan bankalar, sigorta şirketleri, yatırım fonları ve emekli fonları bulunmaktadır. Bunlara “zehirli bankalar” adı verilmektedir. Sözde yeşil yatırımları desteklediklerini sıkça söyleseler de perde arkasında büyük ölçüde çokuluslu şirketleri desteklemektedirler. 2016-2020 yılları arasında fosil yakıtlara 3800 milyar dolar yatırım yapmışlardır.
2024 Banking On Climate Chaos raporuna göre Paris’te yapılan COP’tan sonra 60 büyük banka 6900 milyar dolar yatırım yapmışlardır. Sadece 2023’te yapılan yatırım 705 milyar dolardır.
Sadece petrol, gaz ve kömüre bağlı bombalar yok. İşte maden ocakları ve bombaları..Başta zeytinlik alanları olmak üzere doğal ve toplumsal alanı bozacak ve kirletecek çok sayıda proje tüm eleştirlere karşın ülkemizde işletmeye geçecek. Önceki madenlerden hiç ders alınmadı.
Her yıl 100 milyon ton karbondioksit salımı betonlaşma ile gerçekleşmektedir. Bunlar tarım alanlarının yapaylaştırılması, yani kentleşme ve sanayileşme ile kaybolmasıdır. Konuttan oyun parklarına, teknomerkezlerden stadyumlara kadar betonlaşma ile tarım alanlarının kaybolmasıyla su evresi, biyoçeşitlilik ve doğal görüntü etkilenmektedir. Ayrıca betonun hazırlanması (kum, çakıl, su), taşınması ve şantiye giderleri için önemli ölçüde karbondioksit salımı yaparlar.
Bir golf sahası yapmak da doğaya atılan bir bombadır.
Otoyol, tünel için de geçerli bunlar, eğer doğaya saygıları yoksa.
Kaç yıl içinde yaratılan karbon bombalarını ve etkilerini azaltacağız ? Bilinmezlik ve kuşkular çok.
Uydular Baltık Denizi’nde 1800 metan kaçağı saptarlar. Baltık denizinden geçen gaz boruları savaş nedeniyle patlamış ve kaçaklar 1,4 milyon arabanın bir yılda salacağı karbondioksit kadar salım yapmışlardır. Bu da gaz boruları bombasıdır ve belki de başka bombalarla düşman taraflarca patlatılmıştır.
Bölgesel savaşlarda kullanılan bombaları ve yarattıkları can ve mal kaybı konusuna hiç girmeyelim.
Her üretim aşamasında bombalar çok. Önemli olan da bunların azaltılması, yok edilmesidir.
Finansman, destek kesilmeli, aşırı kârlar vergilendirilmeli, projeler önemli ölçüde ekolojik ve toplumsal açıdan incelenmeli, görünmeyeni görünür kılmalı, çokuluslu şirketlere baskı uygulanmalı ve halkın desteği sağlanarak düşüncelerine başvurulmalı. Olay sadece ÇED raporu ile bitmez. Uluslararası İklim Adaleti Mahkemesi ile biter mi? Kim kimi nasıl yargılayacak?
Mücadele ile biter. Dayanışma ile biter. Toplumsal süreçler ile biter.
Kaynaklar: